Kitap Tanıtımı #102 Kafamda Bir Tuhaflık

Kafamda Bir Tuhaflık Kafamda Bir Tuhaflık Orhan Pamuk’un 2014 Aralık başında çıkan son kitabı. Kitap Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkmış ve toplam 466 sayfadan oluşuyor. Burada ifade etmeliyim ki, ilk başlarda gözlerimi de yoran punto küçüklüğü ve satır arası/kenar boşluğu küçüklüğü nedeniyle zannedersem normal boyutlarla basılsa 600 sayfayı da bulabilecek bir kitap. Biçimsel olarak ele alındığında kapaktaki Ara Güler fotoğrafı haricinde kapak tasarımı ve renklerden hoşlandığımı söyleyemeyeceğim. Beyaz-Turuncu birleşimi bana Ahmet Ümit kitaplarını anımsatıyor ve bana göre fotoğraf üzerindeki sarı renkli konuşma balonu, fotoğrafın güzelliğini gölgelemiş.

Kitap arka kapağından alıntıyla; “Kafamda Bir Tuhaflık hem bir aşk hikâyesi hem de modern bir destan. Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıl çalıştığı roman, bozacı Mevlut ile üç yıl aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul’daki hayatlarını hikâye ediyor. 1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre Mevlut, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını, şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu’dan gelip zengin olanları izler; diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez. Aşkta insanın niyeti mi daha önemlidir, kısmeti mi? Mutluluk veya mutsuzluğumuz bizim seçimlerimize mi bağlıdır, yoksa bizim dışımızda mı gelişip başımıza gelirler? Kafamda Bir Tuhaflık bu sorulara cevap ararken aile hayatıyla şehir hayatının çatışmasını, kadınların ev içlerindeki öfke ve çaresizliklerini resmediyor.” deniliyor.

Yaklaşık elli yıllık bir süreç içerisinde Beyşehir’den İstanbul’a göç etmiş iki ailenin hikayesi üzerinden İstanbul’u, insanlardaki sosyolojik ve kültürel değişimi, süreç içerisinde ülkemizde gelişen siyasi olayları ve tuhaf bir aşk hikayesini anlatmış Orhan Pamuk. Kitabın ana karakteri Mevlut iflah olmaz bir iyimser olarak resmedilmiş. Günümüzde onun kadar saf ve temiz insan kaldı mı bilemiyorum. İyimserlikten kastım ise başına gelen türlü zorluğa ve parasızlığa tahammül edişi gerçeküstü gibi sanki.

Orhan Pamuk şuradaki röportajında Mevlut’tan şöyle bahsetmiş; “Genellikle romanlar orta ya da yukarı sınıf kahramanların bireyliğini araştırmak için yazılır. Daha yoksul karakterlerin insanlığını da anlatır ama onlar sevimli, bir renk, asıl bireyin kenarında duran bir zorluk ve sosyal koşul olarak ortaya çıkar. Ben ise yoksul ama tamamen değişik, özel bir hikâyesi olan bireyi anlatmak istiyordum. Yoksullukta birey olmama durumu vardır ya o ikisini yan yana getirmek istemiyordum. Bilakis Mevlut herkesten çok birey olsun, kitabın en birey bireyi Mevlut olsun; en çok o işlensin. Benim için entelektüel çaba oydu.”

İstanbul’u çok az biliyorum buna rağmen mekanların ayrıntılı tasvirleri sayesinde zorlanmadan okudum. Kitabın en sevdiğim cümlesi ise son cümlesiydi; “Ben en çok Rayiha’yı sevdim…”

İnstagram hesabımda kitap bitince şunları yazmıştım; “Resmi görüş/şahsi görüş ve kalbin niyeti/ dilin niyeti bölümleri çok güzeldi. Her şeyden önemlisi gülümseterek bitmesi ve biraz buruk da olsa pozitif hisler bırakmasıydı üzerimde. Ve harcanan emek müthiş bir hayranlık uyandırıyor bende… Tam 6 yıl üzerinde çalışmış Orhan Pamuk. Beyşehirli iki ailenin İstanbula göç etmesi ve iki kuşak boyunca(1969-2012) yasadıkları hikaye yer alıyor kitapta. Bu yaz bir gece Beyşehir gölü kıyısında konaklayıp Eşrefoglu Camii’ni de ziyaret etmiştik. Kitapta o yerlerin de anılmasi benim için hoş bir tesadüftü. Yazar da bütün o köylere giderek hikayesi icin bilgi toplamış… Bozacı Mevlut karakteri üzerinden, göç nedeniyle İstanbul’un 3 milyondan 13 milyona çikan nüfusu sürecindeki şehirdeki değişim de anlatılmış. İstanbul’da uzun süreler bulunmasam da 1996-2000 arası Ankara’da da sıkca duyardım “Boo-zaa” sesini… Bir kez bile içmisliğim de yoktur, bunda kitapta da bahsedildiği üzere satıcılarının bildikleri halde inkar ettikleri alkollü olmasına duyduğum inanç vardı… Kitap hakkında tek olmsuzluk bence yazı puntosu küçüklüğü, okurken göz yoruyor… Gerci bu punto ile bile 466 sayfa olan kitap daha iri punto ile 600 sayfaya ulaşirdi sanirim. Resmi görüş/şahsi görüş ve kalbin niyeti/dilin niyeti bölümleri çok güzeldi dediğim gibi… Spoiler gibi olmazsa kitap icerisindeki cinayetin bir sekilde sonuca baglanmamasi ise bana garip geldi. Nedense sonuna kadar o konunun bir neticeye baglanacagina inanmistim…” Yine instagramda severek takip ettğim arkadaşım Kitapcikedisi ise şöyle bahsetmiş kitaotan; “Ve dedim ki kendime; keşke Mevlut Karataş gerçekten yaşıyor olsaydı da ondan boza alabilseydim… Mevlut çok dürüst, kalbi çok temiz, hayatın asla ama asla kirletemediği bir adam. Gerçek olamayacak kadar dürüst ve iflah olmaz bir iyimser.. 1960’lardan günümüze roman arkaplaninda Istanbul’un ve toplumun, reelde ise tüm Türkiye’nin yaşadığı değişim ancak bu kadar incelik ve titizlikle anlatılabilirdi! Ikinci Orhan Pamuk okumamdı ve ben Pamuk’un Nobel Ödülü’nü niçin aldığını daha iyi anladım. Bundan sonra geri kalan külliyatı zamanla tamamlamayı umuyorum. Son sözüm; Bozacı Mevlut Karataş da asla unutmayacağım roman kahramanlarım arasında yerini aldı! Okumanızı isterim, okumanızı ve Mevlut’un kafasındaki tuhaflığı anlamanızı…”

Mevlut diyor ki; “Kafamda bir tuhaflık vardı. İçimde de ne o zamana ne de o mekana aitmişim duygusu…” Onun kafası tuhaf değil bence. Olması gerektiği gibi… Herkesin olması gerektiği gibi. Sokak köpeklerinden korkusu, mezarlıklara duyduğu garip alaka ilginç ve güzeldi…  Ve aşk hakkında şu yargı vurgulanmış; aşk aslında ilk görüşte oluşan bir duygu gibi görünse de, aslolan zamanla ve ortak paylaşımlarla oluşan sevgidir. İlk görüşte hissedilen aşk bu sevgiye neden olabilir de olmayabilir de… Benim Adım Kırmızı kadar güzel olmasa da güzel bir kitap diyebilirim son olarak… Sevdim.

About zehrasunay

1979 doğumlu, evli ve iki kız ve bir erkek çocuğu annesi, Niğde-Bor'da yaşayan bir bilgisayar öğretmeni.
Bu yazı Okudukça içinde yayınlandı ve , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

5 Responses to Kitap Tanıtımı #102 Kafamda Bir Tuhaflık

  1. Tayfun Sürücü dedi ki:

    okumanıza yorumunuza sağlık.
    siz, kitabı anlatılanlar çevresinde bir yorum ile değerlendirirken ben anlatılmak istenilenler neler şeklinde bir yorum ile değerlendirmiştim. her okurun farklı yollarla değerlendirmesi ve bu yolla birbirimizin fikirlerini öğrenmek kendi adıma mutluluk verici. farklı yorumları okudukça aynı ağacın meyvelerinden farklı tatlar aldığımızı düşünüyorum.
    Mevlut’un iyimserliğini ve kabullenişlerini kabullenişlerin kabul edilemeyecek yanlarının kabul edilebilirliği olarak tanımlamıştım yorumum da (https://tayfunsurucu.wordpress.com/2015/01/21/kabullenislerin-kabul-edilemeyecek-yanlarinin-kabul-edilebilirligi/ )
    Mevlut’un iyimserliği; Saatleri Ayarlama Enstitüsü Hayri İrdal karakterinde ve İhsan Oktay Anar’ın son kitabındaki Galiz Kahraman karakterinde daha etkileyici bir şekilde anlatılmış gibiydi.
    son olarak bana göre Orhan Pamuk un en etkileyici kitabı ve okuyucuyu alıp masalsı bir dünyaya sürükleyen kitabı Beyaz Kale dir.
    nice yeni iyi okumalar dilerim.

  2. Hiç Orhan Pamuk okumadım. Belki bir önyargı bilmiyorum. Çok tanımadığım bir yazar. Hatta hiç. Bir yazısını bile görüp okumuşluğum yoktur. Ama siz şimdi böyle anlatınca kitabı merak ettim. Bir gün belki okurum. Tabi yeni baskıları çıkınca. Çünkü zaten uzun kitaplara girişemiyorum bu ara, birde puntoları küçük olunca. Yeni baskısında düzeltilir belki. Ben daha çok dostoyevski insancıklar tarzında ince kitaplar okuyorum şimdilik. Romanlarda anlatılan insanların orta sınıf veya üst sınıf olması hiç dikkatimi çekmemişti. Okuduğum çoğu romanda öyle değil aslında. Dostoyevski romanlarında değil en azından. Yazar genel olarak bakıp söylemiş galiba. Yazı için teşekkürler.

  3. Arzu Fatma DOGAN dedi ki:

    Orhan Pamuk’a olan ön yargılarımı aşacak güzellikte bir yorum yazısı olmuş, Adaş. Görseldeki çiçeğe bayıldığımı da ayrıca belirtmeliyim 🙂

  4. sevgi dedi ki:

    ben farklı yazarların kitaplarını okumayı çok severdim. ama hiç Orhan pamuk okumamıştım. nedense kitaplarını okumak için bir hevesim yoktu. ama bu kitap bir şekilde elime geçti ve kitabı okudum. Mevlut benim unutamayacağım karakterler arasına girdi. kesinlikle tavsiye ederim.

  5. nkopdur dedi ki:

    Ben kitap okumayı seviyorum ama benim ilgi alanım biraz farklı. Dünya klasiklerini daha çok tercih ediyorum. Nedense onları diğer kitaplara nazaran daha çok seviyorum. Biraz bu konuda seçiciyim galiba. Orhan Pamuk da hiç okumadım ayrıca.

nkopdur için bir cevap yazın Cevabı iptal et