Çıtırtı

Hayatın belli kırılma anları vardır. Son birkaç seneyi düşününce benim hayatımda da bu anlardan birkaç kez oldu. Tamamına yakını sağlık sorunlarıyla, olası kötü sonuçlara ilişkin kaygılarla ilgiliydi. Hemen hemen hepsi korkumun ötesinde neticelendi çok şükür. Neticelenmeyenler için de umutlu olmayı öğrendim.

İki hafta önce yaşadığım şiddetli bel ağrısı da bu çıtırtılardan biri oldu. Konulan teşhis bel fıtığı, düzleşme ve anlamadığımız bir sürü latince kelimeden oluşuyordu. Çok insanda var bel fıtığı, ameliyat olup iyileşiyorlar diye düşündüm önce. Ne var ki benim belimde yer alan fıtık konum itibarıyla ameliyat edilebilecek bir noktada değilmiş. Peki ne olacak? sorusunun cevabı benim için hiç de iç açıcı olmadı. Bundan sonra hareketlerimi kısıtlamam gerekecek, fizik tedavi olacağım, hissettiğim ağrılar tam anlamıyla geçmeyecek ve bu “patlayan” fıtık ilerlerse mesane kontrolümü etkileyebilecek, bacaklarımda felç etkisi oluşturabilecek(Allah korusun). İlerletmemeye bak dedi doktor kısaca. Bu haber önce beni derin bir umutsuzluğa sevk etti. Başı ağrısa acaba kanser mi oldum endişesiyle google’a sarılan kişilerden biri olarak bu kez olmayacak olanı değil olabilecek olanı duymak sarsıcıydı. Fakat sonra sonra bir rahatlama geldi üzerime. Şöyle ki eğer bir gün bahsettikleri noktaya ilerleyeceksem şimdinin kıymetini bilmem gerektiğinin idrakına vardım. Her sabah uyandığımda şükretmeye ve sağlıkla geçireceğim bir gün daha olduğu inancına sarılmaya başladım. Bu da insana inanılmaz bir huzur veriyor. Her çıtırtı olumsuz neticelenmiyor. Yaşamak güzel şey!

Bel fıtığı olan insanlara doktorların ilk tavsiyesi kilo vermek oluyor. Doktor benim kilolu olduğuma ikna olmasa da ben en az 5 kilo vermeyi hedefledim. Çünkü vücutta yer alan bir kiloluk ağırlığın bele etkisi üç kilo kadar oluyormuş. Bu sebeple if diyeti olarak da tabir edilen aralıklı oruca başladım. Akşam 18:00 itibarıyla yemek yemeyi bırakıp sabah 10:30 civarına kadar her hangi bir şey yemiyorum. İlk hafta itibarıyla yaklaşık 1 kilo civarında bir değişim gözlemledim vücudumda. Bakalım devam edecek mi bu değişim? Bu diyetin akşam yemeği saatlerini sabitleme konusunda da olumlu bir etkisi oldu evde.

Cemreler peş peşe düştüler, hava da hafif hafif ılımaya başladı sanki. Balkonda kutusunda duran kuru soğanlar birer ikişer yeşillenmeye başladı. Doğa yeninden uyanıyor. Bu yeniden uyanışa bir sene daha şahit olabildiğime şükrediyorum. Aa evet şimdi hatırladım, bu yazıyı yazmamın sebebi buydu benim; son günlerde şükrettiğim şeyler!

Dün eşimin telefonundaki son aradığı numaralarda yoğurt mayalamak için aradığımız sütçüyü nasıl kaydettiğini gördüm; “Özcan BABAMIN SÜT ALDIĞI”. İki sene önce babasını kaybetti ve benim babamı “babam” diye kaydetmesi beni inanılmaz duygulandırdı hatta gözlerim doldu. Çünkü daha birkaç gün evvel bana, babana sarıl sarılabildiğin kadar sonra istesen de bulunmuyor, demişti. Sadece bu da değil, ben onun ebeveynlerinden iyelik ekiyle hiç bahsetmedim, bahsedebileceğimi de sanmıyorum. Demek ki benim ailem ona kendi ailesi gibi hissettirebilmiş, benim hissedemediğim bir şey, neyse bu kısmı geçelim. Onun adına çok mutlu hissettim.

Bir de okul var; bunca senelik öğretmenim beni ani yapılan toplantılar kadar geren başka bir şey yoktu. Yeni başladığım okulda okul müdürü plansız bir toplantı çağrısında bulundu. İnsanlar neşe içinde katıldılar toplantıya. Benim travmalarım birer ikişer tetiklendi oysa, ne hakkında konuşulacağını benim dışımda stresle bekleyen yoktu… Gerilmemi gerektirecek bir konu konuşulmayacağından emin olmama rağmen huzursuzlandım, kalp atışlarım hızlandı. Hayat yordu bizi diyoruz ya aslında yoran hayat değil, egoist insanlar. Senelerin üstüme yüklediği yükleri bir çırpıda bırakamayacağımı biliyorum ama böyle bir ortamda buna yavaş yavaş uyumlanacağıma inanıyorum.

Mutluluk veren sebeplere şöyle bir dönüp bakınca hiçbirinin maddi kaynaklı olmadığını görüyorum. Küçük şeylerle sevinen, yokluklar içindeki varlıkları görüp şükreden kalbimi değiştirmemesi için Allah’a dua ediyorum. Şimdilik benden bu kadar sevgili günlük. 🙂

About zehrasunay

1979 doğumlu, evli ve iki kız ve bir erkek çocuğu annesi, Niğde-Bor'da yaşayan bir bilgisayar öğretmeni.
Bu yazı İzdüşüm içinde yayınlandı ve olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Siz de bir şeyler yazmaz mısınız?