“Gün 4. Kafanızdan bir karakter atın ve onun hikayesini yazın.”
Kendime geldiğimde üzerimde pijamalarla üç sokak ötedeki annemlerin oturduğu binanın bahçesinde, bir elimde kontak anahtarı diğer elimde evden taşıdığım bir sürahi su ile komşu Mehmet efendinin iki gün önce diktiği ağaca su vermeye çalışıyordum. Dolunay önündeki bulutları gümüş rengine çevirmiş, yakınlarda bir yerlerde sokak köpekleri uluyordu.
Bu bendeki hal çocukluğumdan beri vaki. Rahmetli anneciğim vakti zamanında az mı hacılara hocalara götürdü, olmadı doktor doktor gezdirdi de beni bir netice elde edemedi. Hep babamı suçlar dururdu, yok onun sülalesinde de bu hal varmış, yok adımı kulağıma okurken ezansız, kametsiz okumuş, yok ben daha beşikte bebeyken gece vakti yattığım odada ayak tırnaklarını kesmiş… Babama bağlı sebepler öyle çoktu ki anneme göre, bir türlü kabul etmek istemezdi bunun her hangi bir sebebe dayalı olmaksızın ortaya çıkabilecek bir hastalık olduğunu.
Çocukluğum bu yüzden hep yer yatağında uyumakla geçti. Yattığım odanın kapısı genelde dışarıdan kilitli olduğu için gecenin bir yarısı tuvalete gitmek için uyandığımda yan odalardaki insanları uyandırmaya çabalar dururdum. Her gece uyumadan önce bildiğim bütün duaları tek tek okur o gece kalkıp dolaşmayayım diye Allah’a yalvarırdım. Tabi bütün bu ritüelleri tek başıma değil annemle birlikte yapardık. Sonrasında ise minik bir tava içerisinde ölene dek unutmayacağım kokusuyla üzerlik kavrulur odamda tütsülenirdi.
Ergenlik dönemimde bu hallerimin sıklığı azaldı. Önemli sınavlara gireceğim günlerin evvelinde bir kaç kez dolaştım evin içinde. Tabi bunlar sadece uyandırılıp hatırlayabildiklerim. Hiç unutmam bir keresinde okul formamı giyip terliklerimle yola düşmek üzereyken kardeşim durdurmuştu da okula gitmeme engel olazsın benim diyerek saç saça kavgaya tutuşmuştuk, meğer saat gecenin üçüymüş…
Evlenmeye karar verdiğimde en çok bu konuyu anlatırken zorlanmıştım Hasan’a. Seni seviyorum her halin kabulum dese de aklındaki soru işaretlerini gözlerinden okuyabiliyordum. Her ne olduysa Hasan’la yaşamak bana iyi gelmişti. Eskisi kadar çok dolanmıyordum evin içerisinde. Seviniyordum iyileştim artık diye… Nerden bileydim işi araba kullanmaya vardırabileceğimi.
Hep bu Nermin’in yüzünden, getirmeseydi o kulağı küpeli serseriyi eve, “anne bak biz evlenmeyi düşünüyoruz” demeseydi… Off kız annesi olmak ne zor.
Şimdi eve dönmeli, pijamalarla kimseye yakalanmadan bizimkileri uyandırıp kapıyı açtırmalı. Sahi ben bu sürahiyi arabayla nasıl dökmeden taşımışım. Ahh ah hep o kulağı küpeli yüzünden, erkek kısmı takar mı kulağına küpe hem.