Bir fincan kahve ile…

Merhaba sevgili günlük; lise ve üniversite yıllarımda ne çok günlük tutardım… Sonra da bir bir imha ederdim sayfaları 🙂 Hep aynı giriş cümlesi; merhaba sevgili günlük. Sevgili günlük şu an saat 13:48, ve günlerden Salı. Evin içerisinde yoğun bir temizlik kokusu hakim, mutfakta ise bezelye&pilav ve nar ekşili salata. Her şey sanki aşırı bir düzen içerisinde bu gün evde, ve en güzeli ne biliyor musun? Henüz kimse okuldan eve dönmemiş ve ben yalnızım. Hayatımda ikinci kez sadece kendim için bir fincanlık kahve yaptım. Şimdi oturdum seninle yudumluyorum. Güzel de olmuş ama bol şekerli, hem de en sevdiğim çiçekli fincanda… İtiraf etmem gereken şeyler var sana günlük… Nerden başlamalı söze bilmiyorum. İçimi dökersem rahatllarım sana belki.

2-3 aydır hatta belki biraz daha öncesinden de başlayarak bazı değişiklikler olmaya başladı bende. Her şeye üşenir olmaya başladım, Allah’tan uzaklaştım, özümde olduğumdan farklı davranmaya ve hissetmeye başladım. Başlarda bir tür boşvermişlik diyip küçümsediğim bu değişimler giderek artmaya başladı; öyle bir hâl aldı ki; artık kendimi tanıyamaz hale geldim, 3. bir gözle kendime dışarıdan her baktığımda. “Ben nasıl böyle davrandım”, “Ben bunları nasıl konuşabildim”, “Böyle değersiz miyim ki ben bütün bunları yapabileceğimi hayal ettim” cümleleri beynimde dans etmeye başladı. İşin daha da kötüsü, bütün bunları düşünen beyin, bir süre sonra daha büyük bir boşvermişlik ile aynı davranışları sergiletmeye de devam etti. Battı balık yan gider hesabı…

İşin daha da kötüsü tüm sorumluluklarımı da ihmal etmeye başladım. Annelik, ev hanımlığı(kısmen de olsa), eşlik, öğretmenlik, arkadaşlık, evlatlık, komşuluk… Zaman geçtikçe bütün bunlardaki eksikliğim arttı. Bu eksikliği hissettikçe de, daha da saldım. Oluşturduğum sanal dünya içerisinde zaman israfında bulundum bol bol… Ha bir de kitaplar… Hayatımın bir döneminde daha olduğu gibi, başım sıkışınca yine soluğu kitaplarda aldım. 🙂 Bu aslında kötü gibi görünmese de onları kullandığım amacın neticesi itibarıyla kötü oldu. Akşamları, evdekilerden bir kaçıştı kitaplar, kızımın bitmek tükenmek bilmeyen sorularına karşı bir sığınak. Eşimin birlikte zaman geçirmek isteyişlerine sessiz bir olumsuz cevap…

Yalnız kalmak istiyordum, belki halen yalnız kalmak istiyorum. Ama bir farkına varışla; en azından sevgim ve ilgime ihtiyaç duyan insanların ellerini boş çevirmemeye özen göstererek kapımdan… Bir de faranjit eklendi, hastalığın iyisi olur mu deme günlük, bazen olabiliyor… 3 gün rapor verdi doktor, ama ben zaten okula 3 gün gittiğim için toplam evde geçirdiğim gün sayısı etti mi sana 11 🙂 Çok dinlendim, bol bol düşündüm ve düşler gördüm… Her uyanışta değişik bir dua mırıldanarak doğruldum yataktan. İnsan dualarını anlatabilmeli, ama benimkiler bazen öyle absürttü ki; kimseye anlatabileceğim cinsten değil. Antibiyotiklerin de etkisi yok değil tabii…

İnsan sevdikleriyle birlikte el ele Allah’a daha da yaklaşabilmeli be günlük. Oysa ben en sevdiklerimin ellerinden tutup Allah’tan uzaklaştırdım belki onları. Kendime yakışmayan hallere büründüm, gereksiz cümleler sarf ettim, ayıp oldu be günlük, çok ayıp oldu. Şimdi bir çeşit vazgeçmişlik içerisindeyim. Boğazım düğümlü… Ben sevdiğim insanı O’na yaklaştıramayacaksam, aksine uzaklaştıracaksam; varsın varlığım da bir kenarda olsun. Var olmayım o boyutta, yazık oldu be günlük… Çok yazık ettim. İnsan böyle sevmemeli günlük, seviyorum diyorsa eğer benim gibi yapmamalı; kötülük etmemeli… İçimden seveyim en güzeli; madem kötülük edeceğim!

Bir de hastalıklı huylar edindim; endişe, merak, vesvese. Biri gecikse mesela, ya da gelmese… Kafamdan korkunç sebepler uydurdum. “Başına bi iş mi geldi” den tut da “Yanlış bir laf mı ettim acaba yoksa kırdım mı” ya kadar… Ve biraz da umursamamayı öğrendim; umursanmayarak… Sorduklarım cevapsız kaldıkça susmayı da öğrendim günlük. Ve şimdi yeniden susma zamanı… Tekrar pişman olacağım cümleler kurmamayı umarak.

“Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?” Necm Suresi 24. Ayet ….Böyle mi olacağını sanıyorum/umuyorum acaba ben, ne yazık bana 😦

About zehrasunay

1979 doğumlu, evli ve iki kız ve bir erkek çocuğu annesi, Niğde-Bor'da yaşayan bir bilgisayar öğretmeni.
Bu yazı İzdüşüm içinde yayınlandı ve olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

10 Responses to Bir fincan kahve ile…

  1. mesude dedi ki:

    ilk kez okudum yazılarınızı, ama bu son yazınız tıpkı beni anlatmış,inanamadım…
    aynen benim haleti ruhiyem malesef:((
    bu arada bor’da çalışıyorsunuz galiba, biz de eşimle 3 yıl öncesine kadar oradaydık, hangi okuldasınız? hala orada olsaydık tanışmak isterdim…
    bundan sonra takip ediyorum sizi, sevgiler…

    • zehrasunay dedi ki:

      Cumhuriyet İ.O.’ndayım… siz hangi okuldaydınız ve şimdi nerdesiniz? Bir de bu bloga nasıl ulaştınız desem 🙂 Görüşmek üzere…

      • mesude dedi ki:

        ben kayı io.ndaydım, eşim de bor anadolu lisesindeydi. Şimdi Konyadayız, kızımız olunca geldik,ben Konyalıyım, sağolsun annem bakıyor kızıma.Blogunuza kırmızı minderde yorumlara bakarken rastladım, bilirsiniz işte…
        Hoşçakalın 🙂

      • zehrasunay dedi ki:

        🙂 Tam ters durumdayız sizinle…Biz de 3 yıl Konya merkezde görev yapıp kızım doğduktan sonra annem baksın diye; hem de zorunlu hizmez mecburiyetiyle Niğde’ye tayin istedik 🙂 Görüşmek dileğiyle, sevgiler…

  2. semracelik dedi ki:

    Çok samimi olmuş..Allah cümlemizin yardımcısı olsun be FZ’m..

  3. kubish87 dedi ki:

    Çok güzel yazmışsın Fzm.. İnsan zaman zaman böyle ruh hallerine bürünüp duruyor. Bende de erteleme huyu var, tembellikten mi sıkılmışlıktan mıdır nedir erteleyip duruyorum. Allah iyi etsin cümlemizi ne diyeyim 🙂

    • zehrasunay dedi ki:

      Amin… İşin en kötüsü de ne biliyor musun? İnsan sık sık görüştüğü; yakın hissettiği insanlara içini dökemiyormuş… sonradan farkediyorum… “Nasılsın?” “İyiyim…” .. değilim işte… diyemiyormuş insan…

  4. adem dedi ki:

    bi öğretmen rahatsızlığı sanırım bu

zehrasunay için bir cevap yazın Cevabı iptal et